babyandpet2.jpg

Bırakın Dokunsunlar…

Çocukluğunda sürekli evde hayvan beslemeyi istemiş ama evdeki büyükanne ve büyükbaba istemediği için bundan mahrum kalmış biri olarak sesleniyorum size:

Çoğumuzun hiç de yabancısı olmadığı, sokaktaki hayvanları sevmek isterken, onların sadece “kuduz taşıyıcısı” gibi, dokunulmaması gereken canlılar olarak öğretildiği bir kültürün çocuğu olarak…

İçten içe beslediğim, içimde büyüttüğüm hayvan sevgisi, büyükanneme inat olarak mı beni Veteriner Hekimi olarak bugünlere taşıdı bilmiyorum. Ama artık özgürce her hayvana dokunuyorum!

Oğlum, henüz anne rahmindeyken tanıştı onlarla. Kedi sesi duydu, köpek sesi duydu, hatta koca göbeğimin üzerinde uyuyan yavru köpekleri ve bacağı kırık kedileri hissetti belki… Doğduktan sonra müzik sesi ile huzur içinde uyurken, tencere gürültüsüne uyandı ama köpek havlamasına uyanmadı.

Ben bütün gebeliğim boyunca bilfiil klinik hekimliği yaptım, çok da huzurlu ve sorunsuz bir gebelik geçirdim.

Oğlum üç aylık olduğunda, kedileri köpeklerden ayırt ediyordu. Sarp, ilk kez kedi gördüğünde şaşırmasına hiç şaşırmadı ama Tarçın onu gördüğünde, önce düzden baktı, sonra tepe taklak olup tersten baktı, bir daha baktı, bir daha baktı…

Emeklerken Rita’yla, West’le birlikte büyüdü. Mama sandalyesinde otururken, kurabiyelerini paylaşmayı öğrendi. Kendinden büyük tasmaları taşımaya kalktı. Henüz hiçbir kelimeyi tam olarak söylemezken, ağzından çıkan ilk özel isim arkadaşlarımızın köpeği Rita’nın adı “Dida” oldu .

Gerçekten uyumlu ve huzurlu bir çocuk olduğunu tüm yakın çevremiz bilir. Artık sürekli beraber yaşadığımız bir kedimiz var ve işimiz gereği, anne ve babası Veteriner Hekim ve hayvan hastanesi sahibi olan bir çocuk olarak, Sarp hiç hayvan hasreti çekmedi.

Şu bulaşır mı, bu geçer mi diye tedirginlik yaşamadan ve yaşatmadan, başka canlıların yaşamına saygılı, sevgili bir oğul olarak büyümesini istiyoruz. Gerçi uğur böceklerini tanırken bir kaçı masum parmak basışlara kurban gitti ama bizim oğlan karıncalara toz şeker veriyor, yemeğini köpeklerle paylaşıyor, bu arada kendisi de onların kuru mamalarının tadına bakmayı ihmal etmiyor.

Bırakın dokunsunlar…

İnanın, hayvanlar çocuklara, kimi kez bizim bile gösteremediğimiz kadar sabırla yaklaşıyorlar.

Bırakın paylaşsınlar…

Evde bir hayvanla yaşıyor iseniz, bebek gelmeden önce neler yapılacağına dair değerlendireceğiniz ufak tefek ipuçları, size bambaşka bir dünyanın kapılarını açacak.

Örneğin, kedinizin bebek eve gelmeden önce, bebek losyonu ve pudrasını, özel deterjan ve yumuşatıcılar kullanarak yıkadığınız bebek çamaşırlarını koklamasına izin verin. Doğum öncesi oda hazırlıkları yaparken, kedinizi ve köpeğinizi dışında bırakmayın. Küçük body’leri, tulumları yerleştirirken, onları algılamalarına izin verin. Odaya gelen eşyalar yerleşirken, onlar da seyretsinler. Bebek ağlama sesi kaydedin. Bunun için daha önce doğum yapmış arkadaşlarınızdan yardım isteyebilirsiniz. Bebek henüz eve gelmeden, zaman zaman bu ağlama sesini dinletin ve şiddetli reaksiyon verirlerse, “hayır”lar ile öğretmeye başlayın. Böylece ağlayan bebeğin, havlama veya acı acı miyavlama sesini duyarak korkmasını ya da tekrar uykuya dalacağına tamamen uyanmasını engellemiş olursunuz.

Evdeki hayvanın da değişen durumu algılayıp kabullenmesi için zamana ihtiyacı vardır. Ona bu zamanı tanıyın, sabır ve anlayış gösterin. Bizler bile, uyku düzenimiz değişip gündelik yaşantımızda bazen hiç bir şeye fırsat bulamamaktan yakındığımız ilk annelik dönemlerinde, bu duruma alışmak için zamana ihtiyaç duymadık mı? İlginin bölünmesi, azalması, hatta bazı hayvan sahiplerinin itiraflarına dayanarak söylüyorum ilgilenmeye hiç fırsat bulunamaması, evdeki diğer hiç büyümeyecek bebeğin elbette gücüne gidecek ve gayet basitçe bunu kendine has yöntemlerle protesto edecektir. Kızmaya hakkımız yok. Hele ki alışık olduğu yaşam çemberini daraltmaya, ona fazlalıkmış gibi davranmaya asla. Çocuk olduktan sonra kanepe ve koltuklara çıkmasını istemeyebilirsiniz. O zaman programlı bir şekilde, hamilelik dönemi boyunca yumuşak geçişlerle bunu ona öğretin. Kızıp bağırmak, sadece sindirmeye yönelik ve anlık bir şiddet eylemi olarak iz bırakacaktır.

Söz konusu köpeğiniz ise, ona yeni bir yatak alın. Yeni oyuncaklar yardımı ile onu bu yatağa alıştırın, özendirin ve hareket alanındaki daralmayı zamana yayarak yumuşakça yapın. Kendi yatağını benimsetmek bana göre en iyi çözüm.

Bebeğiniz ve köpeğinizle uzun yürüyüşler yapın. Parklara gidin..

Kediniz ve bebeğinizle birlikte dingin müzikler dinleyin. Anlar mı demeyin, bizim küçüklüğünden beri iyi bir caz dinleyicisi ve caz sever kedi hastamız var; Çakıl, sevdiği parçalarda olduğu yerden kalkıp müzik setinin önünde keyifli bir uzun oturuş pozisyonu alıp, kuyruğuyla da tempo tutuyor!

Paylaşabileceğinize yürekten inanarak paylaşırsanız, karşınızdaki her kim olursa olsun; yavrunuz, kediniz, köpeğiniz, kuşunuz; inanın bana onlar gönül gözleri açık, paylaşmaya hazır sizleri bekliyor olacaklar. İnanırsanız, her şey çok kolay olacak. Evdeki hayvan bireyi, bebeğinizi çabucak kabullenip sonsuza kadar onun koruyucusu ve kollayıcısı olacak.

Uzun yıllarını gerçekten pek çok sayıda hayvanla, pek çok zaman geçirmiş bir Hekim olarak, hala gördüğümde inanamadığım, beni hayretlere düşüren, ağlatan, gülmekten kırıp geçiren, şaşırtan şeyler yaşıyorum. Bebekler ve çocuklarla hayvanlar kısmı ise, bebekli yıllarımdaki deneyimim kapsamına giriyor.

Her insan gibi her hayvan da birbirinden farklı. Aynı ırkın üyeleri, hatta aynı ananın yavruları arasında bile pek çok davranış ve kişilik farkı olabiliyor. Onları tanımanız gerek…

Resimleyemediğim anlardan birini anlatmak istiyorum size. Sarp’ın henüz oniki aylık olduğu ve emeklediği bir dönemdi. Bir Alaskan Malamute olan iki yaşındaki West bizde misafirdi. Evin büyükleri de, emekleyen bir bebek ve aynı yerde gezen bir köpekten bir parça tedirgin… West’in o güne dek yalnızca bir kez gördüğü “babaanne” unsuruna karşı bütün gün sürekli Sarp’ın etrafında nasıl bir koruma çemberi oluşturduğunu, Sarp’la babaannesi arasına her fırsatta girişini görmeliydiniz. Bir de, salonla mutfak arasındaki basamağı emekleyerek çıkmaya çalışırken, Sarp’ı ağzı ile üzerindeki hırkasından tutup, tıpkı yavrusunu taşır gibi kaldırıp ona yardım edişini… Anneliği henüz hiç yaşamamış bir köpeğin oğluma “annelik” yapışını…

Yaşamınızı paylaştığınız hayvan –kuş, kedi, kaplumbağa, köpek- her ne olursa olsun ve ister bebek gelmeden önce ister sonrasında eve gelmiş olsun, işleri yoluna koyduktan sonra şöyle bir adım geriye çekilip, göreceğiniz manzarının tadına varmaya çalışın.

Evdeki hayvan, onun kişilik ve ruh gelişimine olumlu katkılarda bulunacağı gibi, küçük yaşta sorumluluk duygusunun gelişimine yardımcı olacak ve öğrendiği pek çok şeyi pekiştirmesini sağlayacak, bir anlamda öğretici olacaktır. Dikkat ederseniz, çocuk filmlerinin kahramanları çoğunlukla hayvanlar: Ayı Kardeş, Aslan  Kral, Karınca Z, Timon ve Pumba, Tavuklar Firarda, Bugs Bunny, Tweety ve Kayıp Balık Nemo… Hatta bizim çocukluğumuzdan Tom ve Jerry, Ayı Yogi…

Kayıp Balık Nemo, gerçekten tüm günümüz çocuklarının hayatında bir dönüm noktası herhalde. Biz de Nemo ile tanıştıktan kısa bir süre sonra oğlumun odasına küçük bir akvaryum kurduk. Boş akvaryum suyunun bir kaç gün dinlenmesi gerektiğini anlatmaya çalışırken, üç gün sonra buraya balık koyacağız dedik. Dedik ki, Sarp koşup akvaryum büyüklüğündeki yumuşak balık oyuncağını getirdi hemen koyalım diye! Sonra akvaryuma Nemo’ya benzerce balıklar koyduk. Sarp’ın bakıcısı Kerime Teyzemiz onlara Memoş diyor. Sarp, Kerime Teyze ile hergün Memoşların yüzüşünü izliyor, her akşam babası ile onlara yemek veriyor.

Bir de çeşitli şekil ve büyüklüklerde seramikten yapılmış balık, deniz yıldızı ve midyeler alıp beraberce boyadık ve duvara astık. Oyuncak balık, gerçek balık, boyanabilir süs balık gibi kavramlar artık bilgi dağarcığında sağlamca bir yere sahip!

Yazımın başında bırakın dokunsunlar demiştim; bırakın dokunsunlar, ama balıklara değil!

Sevgiyle kalın.

Nil MARAL








Copyright © 2019 (BHH) Başkent Hayvan Hastanesi.  Tüm hakları Saklıdır – Wonderia



Copyright © 2019 (BHH) Başkent Hayvan Hastanesi.  Tüm hakları Saklıdır – Wonderia