körkedi.jpg

Hayvanlardan öğrenecek çok şeyimiz var…

Yeni tanıştığım birçok kişinin, “hayvanlar da kanser olur mu” ya da “karaciğer rahatsızlığı çekerler mi” gibi sorular sorduklarını biliyor muydunuz? Elbette çekerler. Felç ve bel fıtığı olurlar, kalp ya da böbrek yetmezliği, cilt-meme-rahim kanserine yakalanırlar, aklınıza gelebilecek her türlü hastalık onlar için de hayatın sürprizlerinden biridir.  Tıpkı bizim çocuklarımız gibi, engelli doğabilirler, hayat boyu bakıma muhtaç olabilirler.

Bu yazıda, doğuştan gözlerini yitirmiş yavru bir kediyle olan beraberliğimizden söz etmek istiyorum. Froggy ile yaklaşık 2 aylıkken tanıştık. Annesiz bir yavru iken Altınoluk civarlarında bulunmuş, bir süre orda bakılmış sonra Ankara’ya getirilmiş olan bu yavrunun bir gözü hiç görmüyordu. Diğer gözü ise geçirdiği enfeksiyon nedeni ile neredeyse yerinden fırlamış durumda idi. Sahibi bu yüzden adını “Froggy” koymuştu.  Bir tedavi sürecini takiben enfekte gözünü ameliyat edip aldık ve zifiri karanlık dünyasını anlamaya koyulduk. Kısa zamanda iyileşip hayata adapte oldu. Bizimle birlikte klinikte yaşamaya başladı. İnanılmaz hareketli, kafeste kalmaktan nefret eden son derece özgür ruhlu bir kediydi. Birkaç haftada kliniğin her yerini, her süpürgelik, kapı pervazı, masa, koltuk, cam kenarı gibi ayrıntıyı öğrendi. Tıpkı görme özürlü bir insanın bastonunu uzatıp etrafı yokladığı gibi, küçük patisini uzatıp yönünü ve engelleri kontrol edip tanımlayarak kısa sürede her detayı belledi ve klinikte bir baştan bir başa koşarak oynamayı öğrendi. Algılama gücü gerçekten çok kuvvetliydi ve her geçen gün hızlanıyor, yeni bir şey öğrenip hayatını–hayatımızı renklendiriyordu. Çayın yanında atıştırdığımız kekin bir parçası yere düşmeden, Froggy havada yakalamaya çalışıyordu. İştahlı, sevecen, hareketli ve eğer kafesinde ise koca sesli bir kedi olup çıkmıştı. Köpeklerle dosttu, yavru köpekleri yere yatırıp dört patisinin arasına sıkıştırıp, alt-alta, üst-üste boğuşurdu. Bahçeye çıkmayı çok seviyor, çiçekliklerin üzerine çıkıp, yüzünü rüzgâra çevirip, bir tanesi tamamen dikişlerle kapalı gözlerini yumup resmen keyif yapıyordu. Saklambaç oynadığını fark ettiğimde, dehşete kapılmıştım. Bir eşiğin arkasına gizlenip sonra aniden hızla ayaklarımıza fırlayıp, arka ayaklarının üzerine kalkıp ön ayakları ile bacaklarımızı sarmalayarak kendince sobeliyordu!

Hayata dair ondan öyle çok şey öğrendim ki… Görmediği halde hayata bu kadar bağlı olması biz tüm klinik çalışanlarını daima şaşırttı ve mutlu etti. Kliniğe gelen tüm hasta sahipleri, ortalarda değilse Froggy’yi mutlaka sorar, kafesinde ziyaret edip sever, sonra da salona getirip gidene dek yanından ayırmazdı.

Aynı dönemde maceraperest özgür ruhlu siyah-beyaz kedimiz Çarşaf, Froggy’nin klinikteki saltanatından biraz rahatsız olmakla beraber onu sürekli kolluyordu. Bir gün Froggy’nin kliniğin arka bahçesindeki korkulukların üzerine çıkmış olduğunu gördük, ancak bir türlü geri adım atamıyordu; Çarşaf resmen söylenerek gitti, kelimenin tam anlamıyla önüne katarak geri getirdi, sonra da niye bunu dışarıya bırakıyorsunuz gibisinden bize söylenip gitti. Bu olayın ardından birkaç gün sonra Froggy yine firar etti, ancak biz fark edip aramaya koyulduğumuzda aradan birkaç saat geçmiş olmalı ki, bulamadık. Girebileceği yerlere mama koyup bekledik. Birkaç gün sonra da döneceğine dair umudumuzu tamamen yitirdik. Tam bir hafta sonra kliniğin yan bahçesinin yüksek duvarı üzerinden Froggy’nin koca sesini duyar gibi olduk ve gözlerimize inanamadık, evet bu tamamen kör kedi, bir hafta sonra yolunu bulup geri dönmüştü. Gerçi biraz zayıflamıştı ama üzerinde tek bir çizik bile yoktu. O günden sonra Froggy bahçe sınırlarını asla ihlal etmedi ve kaçma girişiminde bulunmadı.

Hayvanlardan öğrenecek çok şeyimiz var. Bir duyunun eksikliği Froggy’nin hırçın, agresif, davranış problemli bir kedi olmasına neden olabilirdi. Sevgiyle büyüdü, hayata seyirci kalmadı, cesaret etti ve başardı. Ondan hayata farklı ve umutla bakmak için her zaman bir, bir değil bir sürü nedenimiz olduğunu öğrendik. Froggy gönül gözüyle görüyordu, bize de gösteriyordu. Görmeyen, bu sevgi ve neşe dolu kedi iki yıla yakın bizimle yaşadıktan sonra, bir hasta sahibimiz, lenf kanseri olan köpeğini yitirdiği gün, beraberinde Froggy’mizi kendi evine götürdü…

Froggy şimdi başka gönülleri şenlendirip, başka yürekleri ısıtıyor. Sevgiyle kalın.

Nil MARAL

babyandpet2.jpg

Bırakın Dokunsunlar…

Çocukluğunda sürekli evde hayvan beslemeyi istemiş ama evdeki büyükanne ve büyükbaba istemediği için bundan mahrum kalmış biri olarak sesleniyorum size:

Çoğumuzun hiç de yabancısı olmadığı, sokaktaki hayvanları sevmek isterken, onların sadece “kuduz taşıyıcısı” gibi, dokunulmaması gereken canlılar olarak öğretildiği bir kültürün çocuğu olarak…

İçten içe beslediğim, içimde büyüttüğüm hayvan sevgisi, büyükanneme inat olarak mı beni Veteriner Hekimi olarak bugünlere taşıdı bilmiyorum. Ama artık özgürce her hayvana dokunuyorum!

Oğlum, henüz anne rahmindeyken tanıştı onlarla. Kedi sesi duydu, köpek sesi duydu, hatta koca göbeğimin üzerinde uyuyan yavru köpekleri ve bacağı kırık kedileri hissetti belki… Doğduktan sonra müzik sesi ile huzur içinde uyurken, tencere gürültüsüne uyandı ama köpek havlamasına uyanmadı.

Ben bütün gebeliğim boyunca bilfiil klinik hekimliği yaptım, çok da huzurlu ve sorunsuz bir gebelik geçirdim.

Oğlum üç aylık olduğunda, kedileri köpeklerden ayırt ediyordu. Sarp, ilk kez kedi gördüğünde şaşırmasına hiç şaşırmadı ama Tarçın onu gördüğünde, önce düzden baktı, sonra tepe taklak olup tersten baktı, bir daha baktı, bir daha baktı…

Emeklerken Rita’yla, West’le birlikte büyüdü. Mama sandalyesinde otururken, kurabiyelerini paylaşmayı öğrendi. Kendinden büyük tasmaları taşımaya kalktı. Henüz hiçbir kelimeyi tam olarak söylemezken, ağzından çıkan ilk özel isim arkadaşlarımızın köpeği Rita’nın adı “Dida” oldu .

Gerçekten uyumlu ve huzurlu bir çocuk olduğunu tüm yakın çevremiz bilir. Artık sürekli beraber yaşadığımız bir kedimiz var ve işimiz gereği, anne ve babası Veteriner Hekim ve hayvan hastanesi sahibi olan bir çocuk olarak, Sarp hiç hayvan hasreti çekmedi.

Şu bulaşır mı, bu geçer mi diye tedirginlik yaşamadan ve yaşatmadan, başka canlıların yaşamına saygılı, sevgili bir oğul olarak büyümesini istiyoruz. Gerçi uğur böceklerini tanırken bir kaçı masum parmak basışlara kurban gitti ama bizim oğlan karıncalara toz şeker veriyor, yemeğini köpeklerle paylaşıyor, bu arada kendisi de onların kuru mamalarının tadına bakmayı ihmal etmiyor.

Bırakın dokunsunlar…

İnanın, hayvanlar çocuklara, kimi kez bizim bile gösteremediğimiz kadar sabırla yaklaşıyorlar.

Bırakın paylaşsınlar…

Evde bir hayvanla yaşıyor iseniz, bebek gelmeden önce neler yapılacağına dair değerlendireceğiniz ufak tefek ipuçları, size bambaşka bir dünyanın kapılarını açacak.

Örneğin, kedinizin bebek eve gelmeden önce, bebek losyonu ve pudrasını, özel deterjan ve yumuşatıcılar kullanarak yıkadığınız bebek çamaşırlarını koklamasına izin verin. Doğum öncesi oda hazırlıkları yaparken, kedinizi ve köpeğinizi dışında bırakmayın. Küçük body’leri, tulumları yerleştirirken, onları algılamalarına izin verin. Odaya gelen eşyalar yerleşirken, onlar da seyretsinler. Bebek ağlama sesi kaydedin. Bunun için daha önce doğum yapmış arkadaşlarınızdan yardım isteyebilirsiniz. Bebek henüz eve gelmeden, zaman zaman bu ağlama sesini dinletin ve şiddetli reaksiyon verirlerse, “hayır”lar ile öğretmeye başlayın. Böylece ağlayan bebeğin, havlama veya acı acı miyavlama sesini duyarak korkmasını ya da tekrar uykuya dalacağına tamamen uyanmasını engellemiş olursunuz.

Evdeki hayvanın da değişen durumu algılayıp kabullenmesi için zamana ihtiyacı vardır. Ona bu zamanı tanıyın, sabır ve anlayış gösterin. Bizler bile, uyku düzenimiz değişip gündelik yaşantımızda bazen hiç bir şeye fırsat bulamamaktan yakındığımız ilk annelik dönemlerinde, bu duruma alışmak için zamana ihtiyaç duymadık mı? İlginin bölünmesi, azalması, hatta bazı hayvan sahiplerinin itiraflarına dayanarak söylüyorum ilgilenmeye hiç fırsat bulunamaması, evdeki diğer hiç büyümeyecek bebeğin elbette gücüne gidecek ve gayet basitçe bunu kendine has yöntemlerle protesto edecektir. Kızmaya hakkımız yok. Hele ki alışık olduğu yaşam çemberini daraltmaya, ona fazlalıkmış gibi davranmaya asla. Çocuk olduktan sonra kanepe ve koltuklara çıkmasını istemeyebilirsiniz. O zaman programlı bir şekilde, hamilelik dönemi boyunca yumuşak geçişlerle bunu ona öğretin. Kızıp bağırmak, sadece sindirmeye yönelik ve anlık bir şiddet eylemi olarak iz bırakacaktır.

Söz konusu köpeğiniz ise, ona yeni bir yatak alın. Yeni oyuncaklar yardımı ile onu bu yatağa alıştırın, özendirin ve hareket alanındaki daralmayı zamana yayarak yumuşakça yapın. Kendi yatağını benimsetmek bana göre en iyi çözüm.

Bebeğiniz ve köpeğinizle uzun yürüyüşler yapın. Parklara gidin..

Kediniz ve bebeğinizle birlikte dingin müzikler dinleyin. Anlar mı demeyin, bizim küçüklüğünden beri iyi bir caz dinleyicisi ve caz sever kedi hastamız var; Çakıl, sevdiği parçalarda olduğu yerden kalkıp müzik setinin önünde keyifli bir uzun oturuş pozisyonu alıp, kuyruğuyla da tempo tutuyor!

Paylaşabileceğinize yürekten inanarak paylaşırsanız, karşınızdaki her kim olursa olsun; yavrunuz, kediniz, köpeğiniz, kuşunuz; inanın bana onlar gönül gözleri açık, paylaşmaya hazır sizleri bekliyor olacaklar. İnanırsanız, her şey çok kolay olacak. Evdeki hayvan bireyi, bebeğinizi çabucak kabullenip sonsuza kadar onun koruyucusu ve kollayıcısı olacak.

Uzun yıllarını gerçekten pek çok sayıda hayvanla, pek çok zaman geçirmiş bir Hekim olarak, hala gördüğümde inanamadığım, beni hayretlere düşüren, ağlatan, gülmekten kırıp geçiren, şaşırtan şeyler yaşıyorum. Bebekler ve çocuklarla hayvanlar kısmı ise, bebekli yıllarımdaki deneyimim kapsamına giriyor.

Her insan gibi her hayvan da birbirinden farklı. Aynı ırkın üyeleri, hatta aynı ananın yavruları arasında bile pek çok davranış ve kişilik farkı olabiliyor. Onları tanımanız gerek…

Resimleyemediğim anlardan birini anlatmak istiyorum size. Sarp’ın henüz oniki aylık olduğu ve emeklediği bir dönemdi. Bir Alaskan Malamute olan iki yaşındaki West bizde misafirdi. Evin büyükleri de, emekleyen bir bebek ve aynı yerde gezen bir köpekten bir parça tedirgin… West’in o güne dek yalnızca bir kez gördüğü “babaanne” unsuruna karşı bütün gün sürekli Sarp’ın etrafında nasıl bir koruma çemberi oluşturduğunu, Sarp’la babaannesi arasına her fırsatta girişini görmeliydiniz. Bir de, salonla mutfak arasındaki basamağı emekleyerek çıkmaya çalışırken, Sarp’ı ağzı ile üzerindeki hırkasından tutup, tıpkı yavrusunu taşır gibi kaldırıp ona yardım edişini… Anneliği henüz hiç yaşamamış bir köpeğin oğluma “annelik” yapışını…

Yaşamınızı paylaştığınız hayvan –kuş, kedi, kaplumbağa, köpek- her ne olursa olsun ve ister bebek gelmeden önce ister sonrasında eve gelmiş olsun, işleri yoluna koyduktan sonra şöyle bir adım geriye çekilip, göreceğiniz manzarının tadına varmaya çalışın.

Evdeki hayvan, onun kişilik ve ruh gelişimine olumlu katkılarda bulunacağı gibi, küçük yaşta sorumluluk duygusunun gelişimine yardımcı olacak ve öğrendiği pek çok şeyi pekiştirmesini sağlayacak, bir anlamda öğretici olacaktır. Dikkat ederseniz, çocuk filmlerinin kahramanları çoğunlukla hayvanlar: Ayı Kardeş, Aslan  Kral, Karınca Z, Timon ve Pumba, Tavuklar Firarda, Bugs Bunny, Tweety ve Kayıp Balık Nemo… Hatta bizim çocukluğumuzdan Tom ve Jerry, Ayı Yogi…

Kayıp Balık Nemo, gerçekten tüm günümüz çocuklarının hayatında bir dönüm noktası herhalde. Biz de Nemo ile tanıştıktan kısa bir süre sonra oğlumun odasına küçük bir akvaryum kurduk. Boş akvaryum suyunun bir kaç gün dinlenmesi gerektiğini anlatmaya çalışırken, üç gün sonra buraya balık koyacağız dedik. Dedik ki, Sarp koşup akvaryum büyüklüğündeki yumuşak balık oyuncağını getirdi hemen koyalım diye! Sonra akvaryuma Nemo’ya benzerce balıklar koyduk. Sarp’ın bakıcısı Kerime Teyzemiz onlara Memoş diyor. Sarp, Kerime Teyze ile hergün Memoşların yüzüşünü izliyor, her akşam babası ile onlara yemek veriyor.

Bir de çeşitli şekil ve büyüklüklerde seramikten yapılmış balık, deniz yıldızı ve midyeler alıp beraberce boyadık ve duvara astık. Oyuncak balık, gerçek balık, boyanabilir süs balık gibi kavramlar artık bilgi dağarcığında sağlamca bir yere sahip!

Yazımın başında bırakın dokunsunlar demiştim; bırakın dokunsunlar, ama balıklara değil!

Sevgiyle kalın.

Nil MARAL

Ekran-Alıntısı3.jpg

Dolaşım sistemi hastalıkları ve bu sistemin ana unsuru olan kalple ilgili problemler, kedi ve köpeklerimizde karşılaştığımız sağlık sorunları arasında önemli bir yer tutmaktadır. Kalp hastalıklarının tanısal sürecinde Radyografi, EKG ve Ekokardiografi başvurulan en önemli muayene yöntemleridir. Bunun yanında gerektiğinde tamamlayıcı muayene ve testler uygulanır. Kardiak MR ile dolaşım esnasında oluşan kaçaklar ve doğmasal anomaliler izlenebildiği gibi, dolaşım bozukluklarının saptanmasında uygulanan anjiografi teknikleri ile tamamlayıcı teşhis yöntemleri bir üst kademeye taşınmaktadır. Kardiyolojik problemlerin başlamasından itibaren kandaki enzimatik değişikliklerin saptanması ile de hastalıkların tespiti daha kolay yapılabilir olmaktadır.

Ülkemizde kardiyoloji yaklaşımı özellikle son 5 yılda gelişim göstermiş ve hastalarda kardiyolojik sorunların varlığı, yapılan tahlil ve tetkikler ile anlamlı yer elde etmiştir. Bu gelişim sürecinde, hastaların fiziksel muayenesi ile ilk dönemlerde tespitler yapılmaya çalışılmış ve zaman içerisinde belli kan tahlilleri ile oluşan bozuklukların kan tablosuna yansımaları araştırılmıştır. Kalp ritmlerinin önemli yer ettiği saptanmış ve elektrokardiyografi (EKG) rutin kullanıma girmiştir. İlerleyen süreçte, kalbin ekokardiyografik  (Echo) incelemeleri ile kalbin yapısal değişimleri izlenmiştir. Son dönemde de tomografi ve manyetik rezonans ileri incelemelerle sorunlar saptanmaya çalışılmaktadır.

Başkent Hayvan Hastanesi olarak, kardiak problemlere yaklaşımda hastalıkları en erken safhada tespit edebilmek amacıyla, aşılama dahil yapılan tüm muayenelerde kalp hastalıkları yönünden de analizler yapılmakta ve gerek görüldüğü durumlarda kardiak check-up önerilerek, hastalıkların tanımlanmasına çalışılmaktadır. Erken dönemde tespit edilen hastalarda, hastalığın ilerleyişinin engellenmesi ve kaliteli bir yaşam sunulması amaçlanmaktadır.

Kedi köpeklerde kalp hastalıklarının büyük çoğunluğunu kapak problemleri ve kalp büyümeleri oluşturmaktadır. İlerleyen yaşlarda oluşmakta olan bu problemlerde, tedavi sürecinde kalp üzerinde oluşan aşırı yük azaltılmaya çalışılmakta ve hastalığın ilerleyiş hızlı düşürülmektedir. Bu problemlerin tespitinde ekokardiyografinin önemi büyüktür. Renkli doppler incelemeler ile kapak kaçakları tespit edilmekte ve derecelendirilebilmekte, dolayısıyla hastalıkların prognozu açısından da hasta sahipleri bilgilendirilmektedir. Yine radyografik olarak tespit edilmiş bir kalp büyümesinin, kalbin iç yapıları incelenerek ne kadar ve ne düzeyde bozukluğa uğradığı saptanmaktadır. Kalbin ritm bozuklukları ve buna neden olan etmenler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Yapılan kan tetkikleri ile kalbin bozuk çalışmasının diğer organlarda yaratmış olduğu bozukluklar ve seviyeleri tespit edilmektedir.

Özetle, steteskop ile başlayan ve tomografiye kadar uzanan bu teşhis yolunda çeşitli eğitim, seminer, kurs ve kongrelerine katılan uzman kadromuz ile sevgili dostlarımızın yanındayız.








Copyright © 2019 (BHH) Başkent Hayvan Hastanesi.  Tüm hakları Saklıdır – Wonderia



Copyright © 2019 (BHH) Başkent Hayvan Hastanesi.  Tüm hakları Saklıdır – Wonderia